Kurumsal kimlik ve marka olma konusu artık lüks değil, gerçekten bir zorunluluk. Ama maalesef bu alanda çok fazla yanlış örnek görüyoruz. Özellikle grafik tasarım, marka yönetimi veya iletişim eğitimi almış kişilerin; işi yeterince bilmeyen ama “ben de yaparım” diyenler yüzünden geri planda kalması ciddi sorunlara yol açıyor.
En sık karşılaşılan problemlerden biri, markanın her mecrada farklı bir yüzle karşımıza çıkması. Web sitesinde ayrı bir dil, Instagram’da bambaşka bir tarz, basılı işlerde tamamen kopuk tasarımlar… Bu da ister istemez marka algısını zedeliyor. Kurumsal kimlik dediğimiz şey zaten tutarlılık üzerine kurulu.
Birebir denk geldiğim bir örnek; kurumsal görünmek isteyen bir firmanın sosyal medya paylaşımlarında amatör tasarımlar ve gelişigüzel fontlar kullanmasıydı. Logo var ama yanlış yerde, renkler sürekli değişiyor, paylaşımlar markayla alakasız. Böyle olunca hedef kitlede “bu firma ne kadar profesyonel?” sorusu oluşuyor.
Bence bu iletişim kazalarının temel nedeni, kurumsal kimliğin sadece logo ve kartvizitten ibaret sanılması. Oysa marka olmak; renk, tipografi, dil, görsel bütünlük ve hedef kitleyi tanımakla ilgili bir süreç. Bu da gerçekten bu alanda eğitim almış ve işi ciddiye alan kişilerle mümkün oluyor.
Kısacası; kurumsal kimlik ve marka yönetimi doğru yapılmadığında markaya fayda değil zarar veriyor. Bu yüzden işi ehline bırakmak hem markalar hem de sektörün geleceği açısından çok önemli.